SENİ NASIL HATIRLASAM


Güzel Sarıyer’im, her şeyim sen nelere kadirsin, gecen bir yaman, gündüzün bir dert, hiç mi etrafta çiçekler açmayacak koklamayacağız. Seni sarı katır tırnakları ile mi ansam, Ali Paşa da papatyalarla mı, yoksa Zümrüt Evler de Ahmet’in bahçesinde kuzu kulaklarını toplarken mi hatırlasam, yoksa çaldığım eriklerin yediğim dayakların osuruk sopalarından oluşmuş morluklarla mı hatırlasam. Zekeriya koyun kirazlı bahçesinde dallardan topladığım kirazlarla mı yaşasam, Öz Sarıyerli Rum komşularımızın ayıklanmış çirozlarını ekmek arası yapışımızı mı hatırlasam, hani lakerdanın kemiklerini sıyırışlarımızı, Baba Kenan’ın kulübesi önünde ızgaradan yediğimiz palamutlar, Abbas’ın fırınından francala ekmek, az bir tereyağı off, seni nasıl hatırlasam. Bol çivili tahta küpeştelerin sırtıma batan çivileri çuvalın içinde dans ederken seksen iki basamaklı koru mahallesi merdivenlerine çıkarken çektiğim acıyla mı, Salih Haşhaş ustanın inşaatında düzelttiğim yamuk çivilerle mi, Kar yağmur demeden boğuştuğum bedenimi hiç bir zaman ısıtamamış soluduğum havanla mı?
Hani yürüyerek gittiğimiz Kilyos plajı hiç kurumamış şortumuz ve sahip olamadığımız güneş yağları seni nasıl hatırlasam, bilmem ki. Seni bazen sert mizacınla hatırlıyorum, mezuniyetimde dereye attığım palandöken zoruyla taktığım şapkamla hatırlıyorum. Seni dere boyunda düştüğüm 3 köprü ile hatırlıyorum, seni hocalarımdan Sarıyer meydanında içtiğim sigaranın verdiği zevkle yediğim köteklerle hatırlıyorum.
Seni hatırlıyorum, seni çok iyi hatırlıyorum aslında belki ben büyüyorum, açlığı hatırlarken açlıkta sevinci hatırlıyorum. Babamı hatırlıyorum koca kafa Adnan’ı hatırlıyorum. Deve Ali Canbakan’ı, şoför Bülent’i hatırlıyorum, yeşil minibüsü hatırlıyorum, evet evet hatırlıyorum seni, daha ilk o minibüse binişimi, makam koltuğunu itiş kakış bindiğimiz malzemelerin arasında iki büklüm oturuşumu ah ahh demek geliyor içimden. Şöyle geçmişe daldım birden, yapılan fedakarlıkları hatırladım da seni yaşadım birden. Aç, parasız, pulsuz, ayakkabısız, kramponların eksik, topların meşin olduğu zamanları yaşadım seninle dışardan belki içinde ama forma giymemiş, lakin seninle hiç maç yemeği hatırlamadım. Hiç insanlara maçtan sonra para verişinizi de hatırlamadım, maça gelmeyen futbolculara kızdığınızı da hatırladım, soda değil ama kuru kuruya sadece limon yiyişlerinizi yaşadım.
Şampiyon oluşumuzu yaşadım, hem de nasıl üzerimde ağır mı ağır o çocuk yaşta akşamın dokuz buçuğunda Mikro Mustafa Pirnalı balık pazarında omuzlarımda taşırken seni yaşadım. Bugün aynı günleri yaşayabilecekmiyim, kimi omuzlarında taşıyacağım, para için takımı bırakanlarımı, maça yorgunum diye çıkmayanlarımı, sakatım deyip idmana gelmeyenlerimi. Şampiyonluğa inanmayanlarımı, finallere çıkarken final kelimesinden korkanlarımı, daha yeni başlamışken finallere ben gelecek sezonda kulübüme başarılar dilerim diyen sayın hocamız Mehmet Birinci’yi mi. Her gün idmanlara çıktığını söyleyip bir hafta boyunca Trabzon’da olan mac günü gelip sahaya çıkan ve net skorla mağlup oluşumuza mı, seni nasıl hatırlayacağım nasıl yaşayacağım kimi kimleri sırtımda taşıyacağım yoksa seni yaşamayacakmıyım?
Seni her zaman hatırlayacağım dostum. Gözyaşıyla, sevinçle, bayraklarla, küfürle, sloganlarla, sigaramın son nefesinde dumanını izlerken iki mendireğe gençlerin tipi halinde yağarken kar taneleri arasında dalgalanan lacivert beyaz bayrakla hatırlayacağım seni! Sana ihanet edenlerle hatırlayacağım, isminin altında ezilenlerle hatırlayacağım, seni kendi halinde kurtarılmayı bekleyen kurtarıcısını bekleyen bir Sarıyerli Başkanla hatırlayacağım.
Güzel günler yakındır dostum. Olsak da bu alemde yakındır istediğimiz zaman daha sular durulmadan bir palamut mevsimi daha beklemeden omuzlarımızda tüm sorumlulukları alarak, gelmiş geçmiş tüm neferleri sırtımızda taşıyarak alın terinin düştüğü bedenimizde laciverdini yaşadığımız beyazını içtiğim bu dünyamda sana geliyor arkasına bakmadan ama kanatlanmış davulların tokmaklarla yırtıldığı borazanların susmadan çaldığı bir zaman dilimi saatler ve günler geçsin ah birde biraz basari devam etse kimse yılmasa koşsa. Herkes koşsa, yaşlısı genci, bağırsa naralar atsa, zaman işte zaman tam seni bulmuşken kurtarıcı olarak kaderim, geleceğim, beklentilerim, düşlerim, gece uyku tutmayan gözlerim, seni yaşadığım tutsağım, bekle biraz daha bekle sabret can yoldaşım seni bildiğim halde anlatamadığım yazmadığım, yazamadığım, gerçeklerim,
Seni nasıl hatırlasam can dostum?
Mustafa Balcı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1.2.3.4. YANLIŞ BİR DOĞRU ETMEZ.

ATATURK'UN OLUM SEBEBI SIROZ MUYDU?

SİYAH MARTI